22 Haziran 2013 Cumartesi

DURAN ADAM...Erdem GÜNDÜZ ve Taksim Gezi Parkı Olayları









































BİR KARADENİZ GENCİNİN MESAJI

...Erdem GÜNDÜZ...'' DURAN ADAM ''...


Bir Karadeniz çocuğunun bir Kürt vatandaşımıza mesajı.

Karadenizliyim!
Lazca konuşma merakım hiç olmadı. 
Ana dilde lazca isteğim olmadığı gibi. 
Karadeniz diye adlandırılan topraklarda hep gurbeti yaşadım.
Bazen inşaatçı oldum, bazen hamal.
Bazen yurt dışına göç eden emekçi. 
Bazen milletvekili, bazen mühendis 
Patika yollarla doludur yaşadığım yer. Keçi yolu diye tabir edilen  yolları hiç keleş ile dolaşmadım.
Pusu atmadım askere, polise.
Senin gibi açlığı iyi bilirim. Beraber yüklendik ülkenin en ağır yükünü. 
Emekçileri oynadık nesiller boyu. 
Sen susuzluktan yakınırken ben sellerin sürüklediği molozlar arasında kaybettiklerimin cesetlerini aradım. 
Senin adın sınır kaçakçılığıyla anılırken, ben yasa dışı silah kaçakçısı olarak tanındım.
Silah ürettim evimin ahırında, namlu taktım oyuncak silahlara. 
Sen Irak, Suriye topraklarında gezinirken ben de Gürcistan  topraklarına uzanmışım ara sıra.
Bazıları bizi çok özdeş kabul eder. 
Lazlar Kürt'ün deniz görmüşüdür derler bilirsin.
Benziyor muyuz gerçekten?
Hem çok, hem de hiç!
Benziyoruz; Sen karnı burnunda anne adaylarını kızak ile hastanelere taşırken ben sırtımda taşıyorum.
Benzemez miyiz?
Ülkenin en ağır işlerini beraber sırtlandık. 
Sen beton dökerken ben duvarcılık yapıyordum. Sen duvar örerken ben demir döşüyordum.
Sen park simsarlığı yaparken ben gazinoları haraca bağlıyordum.
Benzemez miyiz? 
Senin çocukların ile benim çocuklarımın kaderi de aynı, aynı hastalıklardan kırılırlar, aynı hastalıklardan sakat kalırlar, aynı eğitimsizlikten mağdur olurlar.
Benzemez miyiz hiç?
Sana ulaşma konusunda devletin nasıl geç kaldığını iddia ediyorsan benim de farkım yok bilesin.
Devleti hep jandarma diye bilir yörem insanı.
Sizdeki gibi.
Benzemez miyiz?
Aynı gelenek yüzünden silahına sarılıp binleri öldürdük namus anlayışı gereği.
Silaha merakımız, silahı yaşamın parçası görme anlayışımız hep aynı.
Benzemez miyiz?
Çok benziyoruz çok.
Kürtler, Lazların deniz görmemişidir!
Ne kadar doğru değil mi?
HİÇ BENZEMİYORUZ ASLINDA HEM DE HİÇ !
Ana dil hiç sorun olmadı benim için, bahane de olmadı .
Kültürel haklar gerekçesi ile hiç cana kıymadım ben.
Hiç pusu atıp mayın döşemedim körpe delikanlılara, yiğitlere. Vatan için görev yapanlara.
Hiç işyeri yakmadım. 
Hiç kepenk kapatmadım insanların yüzüne.
Hiç yollara düşüp caniliği, canileri savunmadım.
Hiç Mehmetçik ile puştu bir tutmadım, yakıştıramadım vicdanıma.
Hiç benzemiyoruz hiç!
Çanakkale'de ben de öldüm.
Yetmedi Pontus çeteleri ile mücadelede öldüm.
Ruslara karşı öldüm.
Yetmedi Kore'de öldüm, Kıbrıs'ta öldüm.
Bunu iğrenç ayrılıkçılık anlayışına kılıf uydurmak için malzeme konusu yapmadım.
Nereden bilebilirim ki Çanakkale'de ölen atalarımın şimdilerde yapmaya çalışacağım ayrılıkçılığa anlayış gösterebileceklerini ki! 
Zafere ulaşmak için her yol mübah demedim, diyemedim.
Çocuklarımı sokaklarda taş atsınlar, barikat kursunlar diye yollamadım.
Bayrakları çiğnesinler, Milli Marşı söylemesinler diye öğütlemedim.
Lazlığımı Türklüğümün önünde görmedim hiç bir zaman.
Ben dağa çıkmadım.
Ülke ülke dolaşıp vahvahlarımı anlatmadım.
Bir oğlumu dağa bir oğlumu üniversiteye birini askere yollamadım.
Devlete vergiden kaçıp eşkiyaya haraç vermedim. Ekmeğine yağ sürmedim.
Gece dağda gündüz kurumda olmadım. Hastaneleri basmadım, okulları  yakmadım, şantiyeleri havaya uçurmadım.

ÇÜNKÜ BEN YEDİĞİM EKMEĞE HİÇ İHANET ETMEDİM..
BİZİM İÇİN TEK BAYRAK, TEK DİL, TEK VATAN ..
BİZ KARADENİZ ÇOCUĞUYUZ..........

14 Haziran 2013 Cuma

BATI NEDEN VE NİYE KORKUYOR ?

Batı neden ve niye korkuyor?


Batı Türk halkının kalkışmasından korkarak, yeni bir strateji geliştiriyor.
Bunu aklımın yettiği ölçüde anlatacağım.
Ama önce, Fethullah Gülen’in direnişi yürüten genler için piç demesinden başlamalıyım.
Halka daha önceleri de hakaret ediyorlardı. Ancak hakaretler, daha bir usturup içinde yürüyordu.
Erdoğan direnişe önderlik eden anti-emperyalist gençliğe, pis kokuyor, marjinal diyerek saldırısını sürdürüyor.
Avrupa, Türkiye’deki bu kalkışmayı, kendi çıkarları yönünden şöyle değerlendiriyor.
Halk kalkışması büyür ve bu halk kalkışmasının sonunda,antiemperyalist, bağımsızlıkçı bir yönetim gelirse, Avrupa Türkiye pazarını kaybeder.
Türkiye ulusal pazarlarının, Avrupa tarafından aynı şekilde sömürülmesi için kalkışmanın durdurulması gerekir.
Mevcut yönetimse, halk ile çatışmayı yükselterek işin daha ileri boyutlara varmasına sebebiyet veriyor.
Avrupa, Gül-Gülen-Erdoğan iktidarıyla, halk arasında gibi görünen çatışmanın, gerçek yörüngesine oturması, yani anti- emperyalist bir çizgiye oturmasından korkuyor.
Türkiye pazarlarını tümden kaybetmek yerine, Gül- Gülen- Erdoğan’dan kurtulmanın daha akılcı ve masrafsız bir yol olduğunu düşünüyor.
Dolayısı ile yönetimden desteğini çekiyor.
Yoksa tarikat ve iktidardan beslenenlerin dediği gibi, Türkiye’de yapılan özelleştirmelerde, yerli sermaye, ihaleleri alıyor da ondan değildir.
Türkiye’deki bankaların varlıklarının %65 yabancılarda dururken, Türkiye büyüyor da, onun için Türkiye’nin önünü kesiyorlar yalanına kimse inanmaz.
Batı Gül-Gülen ve Erdoğan yüzünden, Türkiye pazarlarını kaybedecekse, buna izin vermek istemiyor.
Yani Avrupa diyor ki; Türkiye pazarı benim için Erdoğan’dan daha önemlidir.
Antiemperyalist her yönelimden korkan Batının, Halk direnişini Gezi Parkı’na hapsetmek istemesi bundandır.
Olaya sadece özgürlükler alanı içinden bakması bundandır.
Düzen böylece kalsın, benim çıkarlarım aynen devam etsin, ama bu düzeni, kişilikleri ve halkla gereksiz çatışmaları yüzünden bozanlar aradan çıksın istiyor.
Pazarımla benim arama girme diyor.
Düşünebiliyor musunuz, Türkiye’deki antiemperyalist kalkışmanın büyümesini ve zaten zor durumda olan Avrupa’yı da etkisi altına almasını…
Korktukları eninde sonunda tabi ki başlarına gelecek.
Osmanlıyı da, böyle sömürmüş ve yönetimlerini kullanmışlardı.
Tarihten de görüyoruz ki, Batıya kullanılanların ömürleri de, Batı tarafından belirlenmiştir.
Batıya bağımlı iktidar formüllerinin, yeni yüz ve formüller ile gündeme gelmesi de bundandır.
Kılıçdaroğlu, Gül’e neden bu kadar çok destek veriyor dersiniz.
Batı sömürünün güleryüzlüsünü mü arıyor?
Halk direnişi derinleştikçe, Batının gerçek yüzünü daha iyi göreceğiz.
Tayyip bunlara, beş yıl, bizi üye yapın diye yalvardı. Kiliselerde, Avrupa Anayasa’sını Gül ile beraber imzaladı.
Gene de yaranamadı.
Emperyalizm için sömürünün sürdürülebilir olması esastır.

Bülent Esinoğlu
ulusalbakis.com

TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKI


Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı

1982 Anayasasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı başlıklı 34. maddesi şöyle:
Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
****
Anayasa böyle diyor pekiyi tarafı olduğumuz ve yargı yetkisine ulusal hukukun üzerinde yer verdiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ne diyor?
AİHM konuyla ilgili davalarda başlıca iki soruna vurgu yapıyor.
İlki, polisin barışçıl devam eden bir gösteriye kuvvet kullanarak müdahalesi. Bu davalarda AİHM gösterinin barışçıl karakterini ve kamu düzeninin de ciddi şekilde bozulmamış olduğunu tespit ederek, güç kullanmanın hakkın ihlali olduğuna karar veriyor. Yani önceden haber verme gerekliliği yerine getirilmemiş olsa bile, eğertoplantı/gösteri barışçıl bir şekilde yapılmakta ise, polisin kuvvet kullanması toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlalidir deniyor.
İkincisi kolluk tarafından kullanılan kuvvetin orantısızlığıyla ilgili. Güç kullanmak, bir gösterinin çok da barışçıl olmayan karakteri göz önüne alındığında gerekli sayılabiliyor. Ancak bu durumda da kullanılan gücün orantılı olması gerekiyor. AİHM’ye göre, polisin ilk anda en yüksek şiddette gücü kullanarak gösteriyi dağıtması yine toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlalini oluşturuyor. (Ayrıntılı bilgi için bkz:http://www.law.ankara.edu.tr/derg /AUHFD-60-03/AUHFD-60-03-tanyar.pdf. Ziya Çağa TANYAR,  AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İÇTİHADINDA TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKI)
****
Demokrasilerde önceden izin alınmasa bile barışçı gösteriler hukuk dışı sayılmıyor; tam tersine bunları güç, hele aşırı güç kullanarak dağıtmak hukuka aykırı kabul ediliyor.
Demokrasilerde sadece dört yılda bir oy kullanmak yeterli sayılmıyor. Halk da hukuka aykırı ya da yanlış bulduğu uygulamalara karşı, kuşkusuz şiddet kullanmaksızın, toplanabiliyor, gösteri yürüyüşü yapabiliyor. Bu anlamda;önceki gün radyosu için, dün kıyafeti için, bugün çevre için, yarın interneti için gösteri yapan kişinin davranışında, şiddet içermediği sürece, hukuka aykırılık yok. Zaten, anayasada yer alan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkının kökeninde de bu düşünce yatıyor.
Bu hakkın uygulanmasına imkân sağlanmazsa ne mi oluyor? O Devlet, vatandaşları tarafından AİHM’ye en çok şikâyet edilen ve kendi vatandaşlarına en çok tazminat ödeyen Devlet haline geliyor.
****
Barışçıl gösteri yapanlara orantısız şiddet uygulamak ileri demokrasiyi hedeflemiş bir Türkiye’ye yakışmıyor; lütfen sükûnet, lütfen itidal…
 01.04.2012

         Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Ufuk Aydın

9 Haziran 2013 Pazar

RİSK AL .. ve KORKULARINI FETHET

...bird shows how to take risks in life...


How To Take Risks In Life - The Key To Our Success

I wonder how fearful this little bird was the first time it jumped off the ledge? It looks so easy and fearless now, but it had to learn how to take risks in life to survive (we do too).

Fears and risks are incredibly intertwined - one prevents, the other overcomes. Fears prevent us from taking risks. Risks are how we overcome fears - and survive, thrive, succeed.

Learning how to take risks in life is the key to survival for animals and humans. For most of us, taking risks never gets easy or comfortable. But it is necessary.

Just like this little bird, we must ignore our fears, walk to the edge, and jump. It's the only way this bird can do what it was made to do. It's the only way we can do what we were made to do too.

(alıntı..Kurt Smith...https://plus.google.com/u/0/107236832361013505349/posts?cfem=1 )
imajinasyon: http://goo.gl/k4WhE

Hayatta risk nasıl alınır - Başarımızın anahtarı

Bu küçük kuş çıkıntıya atladığında ilk kez ne kadar korkuyordu acaba? Şimdi bu kadar kolay ve korkusuz görünüyor, ama (biz de yaparız) hayatta kalmak için hayatta risk almayı öğrenmek zorunda kaldı.

Korkular ve riskler inanılmaz iç içedir - biri engeller, diğeri üstesinden gelir. Korkularımız risk almamızı engeller. Ve hayatta kalmak, gelişmek, başarılı olmak, korkularımızın üstesinden gelmek için Risk almalıyız.

Hayatta risk almak hayvanlar ve insanlar için yaşamı öğrenmede bir anahtardır. Çoğumuz için, risk almak kolay ya da rahat değildir. Ama bu gereklidir.

Sadece bu küçük kuş gibi, biz, korkularımızı göz ardı ederek set kenarına yürüyüp atlamamız gerekir. Bu kuş bunu yapmak için yaratıldı, ne yapabileceğini bilmesinin tek yolu bu. Biz de bunu yapmak için yaratıldık, ne yapabileceğimizi öğrenmenin tek yoludur bu.