30 Temmuz 2014 Çarşamba

Edvard Munch


Tim Thompson

By Tim Thompson
Classic Yachts Off the Dockyard, Bermuda

Fiat .. şirin araba


S. Lo


Peter Doig


Andrew Tozer

early morning light falmoth

A House in Liozna

1908

Maurice de Vlaminck


Boats on the Seine at Chatou Maurice de Vlaminck



Maurice de Vlaminck-The Seine at Chatou 1906

LIttle Girl with a Doll -Maurice de Vlaminck

29 Temmuz 2014 Salı

KALP YOLCULUĞU


KALP YOLCULUĞU

Varoluşundan beri insanoğlunun yegane gayesi mutluluğu arayış olmuştur. Söz konusu amaca çeşitli inanç ve disiplinlerde değişik yollarla ulaşılmaya çalışılmıştır. Dünyevi ve uhrevi olsun mutluluk arayışındaki anlatımlarda merkezileşen kavram “Kalp” kavramıdır. Özellikle İslami tasavvuf anlayışında “Kalp” kavramı nirengi noktasıdır. Söz konusu kalbin yolcusu kendisini olgunlaştıran merhalelere yolculuk yapacaktır.

“Kalbin yolcusu.com” sitesinde de açıklanmaya çalışıldığı gibi maddi kalp ile manevi kalp birlikte düşünülmeli ve değerlendirilmelidir.Zira, Hz.Peygamber (S.A.V.) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır.

“Dikkat ediniz. Bedende bir et parçası vardır ki o iyi olursa bütün beden iyi olur; bozuk olursa bütün beden de bozulur. İşte o kalptir”. (Buhari, Müslim, İbni Mace).

Kalp kavramı, lügat anlamıyla “bir şeyin özü ve merkezi” anlamındadır. 

Kuranı kerimde “İnsan varlığının özü” olarak sunulmaktadır. Kuran’da insan varlığının iki kaynağına zaman zaman değinilmektedir. Bunlardan birisi topraktan geldiği, diğeri de kendisine ilahi nefha diye adlandırılan “ruh”un verildiği hususudur. Bunlardan toprak insanın maddi cephesinin dayanağı, ruh ise manevi yönünün teşekkülünü ifade etmektedir. Kuranı Kerim ifadesiyle insanın topraktan gelen maddi yapısına Rabbin emrinden olan ruh nefhedilmiştir. Ruhun bedendeki ilişkisi “nefs” adını almıştır. Kuran’da ruha ilişkin ayetler, incelendiğinde ruhun yaratılış başlangıcında devreye giren ve maddi yapıyı tamamlayarak insan varlığını ortaya çıkaran manevi bir cevher olduğunu görüyoruz.

Bu ilk oluşumdan sonraki aşamalarda ruh yerine sürekli “nefs” kavramı devreye girer. Ahiret aleminde muhatap kabul edilen nefstir. Ölüm anında bedeni terk eden ruh-nefs kavramı birlikte anılmaktadırlar.

İnsan hakikatini oluşturan bu manevi cevher bedenle iç içe olmakla birlikte uyku halinde geçici ölüm halinde ise tamamen bedenden ayıralabilmektedir. İşte bu noktada manevi kalp nefs cevherinin çekirdeğini (lübbünü) oluşturmaktır.

Bir sufi üstadı olan El – Tirmizi (8.yüzyılda yaşamıştır) ‘ye göre kalbin dört istasyonu vardır. Bunlar Göğüs (Sadr), kalp, iç kalp (lüb) ve en iç kalp (lübbül-lüb) tir. Bu dört istasyon ortak merkezli iç içe küreler gibi birbirlerinin içlerinde yeralır

Sadr: Dinin zahiri formlarının yani amel nurunun mekanıdır.
Kalp: İman nurunun mekanıdır.
Lüb (içkalp): Marifetullah nurunu barındırır.
Lübbül lüb (En iç kalp): Tevhit ve Ehadiyet nurunun mekanıdır.

Bu dört istasyon El-Tirmizinin analiziyle bir çiftliğin farklı mekanları gibidir. Göğüs, çiftliğin sınırlarını belirleyen vahşi hayvanlara yada yabancılara en fazla açık olan en dış kısmı gibi en dış bölgeyi oluşturur. Kalp ile dünya arasındaki ara yüzeydir. Kalp, evin kendisine karşılık gelir. Duvarlarla çevirili, kilitli, daha fazla kapılarla güvenlik altına alınmıştır. Yalnızca aile üyeleri ve davetli misafirler girebilir. İç kalp ise ailelerin en değerli malvarlıklarını içinde saklayan kilitli hazine odasıdır. Anahtarı çok az kişide mevcuttur.

İnsanın maddi yapısıyla manevi yapısı arasında sıkı bir ilişki mevcuttur. Kişinin, manevi yönünün fonksiyonları yerine getirebilmesi, ancak maddi varlığının sıhhatiyle gerçekleşebilir. Bu açıdan manevi kalp ile maddi kalbi iç içe düşünmek, manevi kalbin akıl yürütme yeteneğiyle maddi kalple bağlantılı beynin bir şekilde irtibatlı olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Akıl, kalbin bir fonksiyonudur. Kuranı Kerim, iş göremez hale gelen bir kalbin akletme fonksiyonunun da olamayacağına işaret etmiştir.

Kuran kerimde kalbe nispet edilen fonksiyonlar felsefede genellikle nefs ve akıl başlıkları altında incelenmiştir. Psikoloji kelime anlamıyla “ruh bilimi” manasına gelsede incelemelerinde kalbe çok az yer vermiştir.

Kitabı Mukaddesle Kuranı Kerim arasında kalp kavramına yüklenen fonksiyonlar bakımından tam bir benzerlik söz konusudur.

İslam düşünce tarihinde ise kalple ilgili en geniş en kapsamlı değerlendirmeler sufiler tarafından yapılmıştır. Onlar kalbe nazargah-ı ilahi olarak bakmışlardır. Selim bir kalbe erişmeyi amaç edinmişlerdir. Onlara göre kalp, Rahman’ın istiva ettiği Arş’ıdır. Gerçek Kabedir.

Dolayısıyla Mevlayı arayan kimse gönlüne doğru sefere çıkmalı, nefs engelini aşarak ona ulaşmalıdır.

Bir anekdot: 
Bir şeyh hastalıktan daha yeni kurtulmuştu. Kış mevsimiydi, bu nedenle onun dervişi daima şeyhin sabah namazı abdesti için suyu ısıtmak üzere erkenden kalkardı. Bir sabah derviş uyandı ve üstadının çoktan uyanmış olduğunu gördü. Bir su ibriğini kaptı ve sıkıca göğsüne bastırdı. Suyu dökmeye başladığı zaman, su şeyhin ellerini yaktı. Şaşıran şeyh sevgili dervişine sordu. ” Nerede kaynattın bunu?” Derviş cevap verdi.

“Gönlümün Ateşinde.”
Kalp kavramı Kuran-ı Kerimde 132 yerde geçmektedir. Olumlu ve olumsuz bir çok kavramla ilişki kurulmuştur. İman, inkar, nifak gibi inaçsal yönelişler kalbe nispet edildiği gibi tevbe, takva , tevekkül, tevazu, ve kibir gibi olumlu olumsuz ahlaki değerle de kalbe izafe edilmiştir.

Kuran Kerimde; Allah ile insan arasında Allah’tan kabe, kalpten Allah’a doğru çift yönlü bir ilişki mevcuttur. Vahiy mesajlarının iletildiği yer kalptir. Allah, insanın kalbine nazar eder.

Kalp, değişken olup dış etkilere açık bir özellik taşır. Eğer kalbi dış etkilere karşı koruyucu etkenlerle teçhiz edersek onu sahili selamete ulaştırabiliriz. Bu koruyucu etkenler; iman, marifet, muhabbet, zikir, takva, teslimiyet ve duadır. Eğer bunu başaramazsak, bu takdirde inkar, şirk şüphe ve nifak gibi olumsuz yönelişler söz konusu olacaktır.

Kuranı Kerimin kalbe nispet ettiği temel fonksiyonlar şunlardır.

- Kalp, Allah ile insan arasındaki ilişkilerin odak noktasıdır.

- İdrak, bilgi ve duygu merkezidir.

- Zahiri ve batını (Açık veya gizli) her türlü amellerin kaynağıdır.

İnsanın manevi yaşamı bakımından bu derece önemli olan kalp titizlikle korunmalı ve olumlu etkenlerle geliştirilerek Allahın razı olacağı koruma getirilmelidir. Kalbi selimden anlaşılması gereken de budur. Nefsin kötülüğü emredici fısıltıları ile kötü çevrelerin etkilerinden korumak gerekir. İstiğfar (bağışlanmayı dileme) kalbi karartacak olan günah izlerini ortadan kaldırır. Zikrullah (Allah anmak) ise kalbin tatmin ve huzurunu temin eder. Burada karşımıza “Dua” çıkmaktadır. Kuranı Kerimdeki Eş – Şuara suresinin 87-89. ayetlerinde yer alan Hz.İbrahim’in (A.S.) Duası çok güzel bir örnektir. “(Rabbim), malın ve evladın fayda vermediği, ancak Allaha kalb-i selim getirenlerin fayda göreceği o diriliş gününde, beni mahçup etme.”

Son olarak Allahü tealanın meleklerin dilinden bize öğrettiği dua ile kalbin yolculuğunu noktalamak gerekir.

El-Bakara 32.ayet.

“……. Seni tenzih ederiz (ya Rab) Senin bize öğretiğinden başta hiçbir ilmimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi bilen Alim ve yaptığı her şeyi hikmette yapan Hakim ancak sensin.”

Bu yazı, Dr.Adem Ergül’ün Marmara Üniversitesi İlahiyat FakültesindeTefsir Ara Bilim Dalındaki Doktora Tezi ile Prof.Dr.Robert Frager’ın “Kalp Nefs Ruh” adlı eserinden derlenerek hazırlanmıştır.

(alıntı)



BU NASIL BİR İHANET --- Erdal SARIZEYBEK ---

BU NASIL BİR İHANET


28 Eylül 2011, Çarşamba 20:10:12


Erdal SARIZEYBEK

BU NASIL BİR OYUN, NASIL BİR ALDATMACA VE BU NASIL BİR İHANET



12 Eylül Referandumu yapıldı bu ülkede, huzur ve güvenlik içinde, hiç şehidimiz yoktu… Referandumda “EVET” çıktı, AKP kazandı ve anayasa değiştirilerek yargının kontrolü AKP siyasetinin eline geçti…

PKK sözde “ateşkes”deydi, eylemleri durdurmuştu…

Ardından genel seçimler yapıldı 12 Temmuz’da, seçimler de huzur ve güvenlik içinde geçti, yine hiç şehidimiz yoktu, analarımız ağlamıyordu artık… Ve yine AKP kazandı seçimleri, hem de büyük bir çoğunlukla, doğrudur ya da yanlış ama iktidar oldu bu AKP… PKK, ne garip tesadüftür ki yine sözde “ateşkes” deydi, eylem yapmıyordu ülkemize “AKP BARIŞI” gelsin için…

Referandum bitti, seçimler bitti, AKP tek başına hükümet oldu ve derken her gün şehit vermeye başladık, her gün, ama neden? PKK her eylemiyle AKP siyasetine güç kazandırdı, halkımızı bıktırdı, Meclis açılımıyla birlikte anayasal değişikliklerin yapılması için kamuoyu hazırladı, sanki anayasa değişince terör bitecekmiş gibi… Baksanıza başbakan bile “ciğerim yanıyor” demeye başladı… Bunu bir kenara koyalım ve devam edelim yaşadıklarımızı anlatmaya…

Seçimler huzur içinde yapılmış ve PKK’nın siyasi kolu ve kanadı BDP milletin sözde vekili olmuştu kâğıt üzerinde… Bir Hasip Kaplan meselesi çıktı, ortalık karıştırıldı ve BDP Meclis’e girmeyeceğini ilan et, ortalık daha da karıştı... İmralı’ya özgürlük, diyordu BDP, teröristlere af, diyordu ve askeri operasyonlar dursun, diyordu… O bunları söylerken, biz her gün şehit oluyorduk kahpece saldırılarla… Ama bugün, 28 Eylül, BDP yine çıktı ortaya ve Meclis’e gireceğini açıkladı, hem de Meclis’in açılmasına dört gün kala… Peki, ülkemizde ne değişmişti ki bu BDP aniden Meclis’e girmeye karar vermişti?

Derken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Almanya’ya gitti, uçakta “Muhsin Yazıcıoğlu Kazası”nı dillendirdi… Askerden olan şüphelerini açıkladı, medya yazdı da yazdı… Ardından Bülent Arınç’ın açıklamaları geldi ve bugün Türk Ordusu’na karşı operasyonlar başlatıldı, her yere baskın, aramalar… Operasyonun adı da, tıpkı Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi TORNAVİDA OPERASYONU oldu…

Neden, tüm bunların arda arda gelmiş olması, neden?

Tek nedeni var: Anayasa Değişikliği… Buna bağlı birçok neden sıralayabiliriz ama asıl neden, Meclis’in açılmasıyla birlikte başlayacak olan Anayasa Değişikliği çalışmalarıdır… Demek ki bu anayasal değişiklikle “önemli şeyler değişecek” ülkemizde ve AKP siyaseti halkımızın bunun farkında olmasını istemiyor… Çünkü AKP bu, önemli işlerin arifesinde hem gündemi başka konularla meşgul ederek, hedefine ulaşmayı adet edinmiş bir AKP!

Şimdi ne oldu?

Onlar anayasayı değiştirirken biz “TORNAVİDA” operasyonuna takılıp kalacağız, her gün” tornavida” konuşacağız, ana gündem “tornavida” olacak anayasa değil…

PKK siyasetçileri bu arada yemin edip Meclis’e girecek, biz PKK’nın nasıl dize getirilmiş olduğunu konuşacağız, anayasayı değil… Öyle ya Başbakan ne demişti PKK için; “tıpış tıpış gelecekler”… Geliyorlar işte, Başbakan da zafer kazanmış kumandan edasıyla çıkıp konuşacak, “PKK’yı dize getirdim” diyecek… Biz de “Kahraman Başbakan”ı konuşacağız, anayasayı değil…

Bu arada küçük bir kara harekâtı da olabilir, Hakurk’a doğru, Basyan’a doğru, küçük… Barzani’ye dokunmayan, peşmergeye dokunmayan, Barzani bölgesine girmeyen, ABD’ye dokunmayan küçük bir kara harekâtı… Bu harekâta Barzani ve Talabani de destek vermiş gibi her gün medyada anlatılabilir, “Kahraman Barzani”… Bu harekâta ABD de destek verebilir ve olur “dost ve kardeş ABD”… Bu harekât medyada çok büyüyebilir ve her gün AKP siyasetinin terörle mücadele kararlılığı da gündeme getirilebilir…

Tüm bunlar yaşanırken, bizler tornavidayla, PKK’yla, Barzaniyle uğraşırken, anayasa hazmettire hazmettire değiştirilebilir…

Peki neden? Bir anayasal değişikliği toplumun dikkatinden uzaklaştırabilmek için bunca oyun, bunca aldatmaca neden?

Nedeni yine değiştirilmesi planlanan anayasadır…

Mevcut Anayasamızın başlangıç maddelerini bir okuyun; hep “Türk Milleti” der, hep “Atatürk” der, hep “Atatürk ilke ve inkılâpları” der… İşte birinci neden budur: bu maddeler değiştirilecek ve “başında Türk olan”, “sonunda Türk olan” her madde kaldırılacak, planları bu…Mevcut anayasamızın 66. Maddesini okuyun, Türk’ün tanımını yapan… Bu madde kaldırılacak, planları bu; “Türk” anayasadan çıkarılacak, projeleri bu…

Türk tarihi bir yanda yok edilirken, öte yanda Doğu’da tampon yönetimler kurulup Anadolu ile Asya’nın bağını kesmeye çalışacaklar, plan bu, proje bu…

Peki, ne olur Türk çıkarsa, Atatürk çıkarsa, Türk Milleti anayasadan çıkarsa ne olur? Tampon yönetim kurulursa ne olur?

En aşağı yedi bin yıllık Türk Tarihi Anadolu’da silinmiş olur, bu bir…

Türk kimliği ve varlığı Anadolu’da yok edilmiş olur, bu iki…

Anadolu’da yaşayan biz Türkler, kimliksiz bir sürü toplumuna dönüştürülmüş oluruz, bu üç…

Atatürk’e ağır bir kurşun atılmış olur, “çocuklarımızın hafızasından Atatürk, Türk Tarihi, Türk gibi kutsal değerler unutturulmuş ve silinmiş” olur, bu dört…

Asya’daki Türk dünyası ile bağımız kesilir, bu beş… Ermenistan’ı niye kurdular sanırsınız, Azerbaycan ile Türkiye’nin arasındaki mevcut coğrafi bağı kesmek için! Kerkük’ü neden Barzani’ye işgal ettirdiler sanırsınız, Musul ve Kerkük’teki Türkmenlerle Anadolu’nun bağını kesmek için!

Bunların üzerine Dinler arası Diyalog’u koyun, Anadolu Hıristiyanlaştırılır…

Üstüne özelleştirmeleri koyun, Anadolu kaynakları yabancıların eline geçer, kaynağını yönetemeyen bir millet köle olur…

Üstüne de özel okullar ile Gülen cemaatini koyun, çocuklarımız devşirilir, Türk’e yabancı olur, belki de düşman…

Üstüne AKP’nin ileri demokrasisini koyun, Doğu’da yönetim elimizden gider, tampon yönetimlerle “Anadolu’daki Biz Türklerin Asya’daki Türklerle ile bağı” koparılır…

Sonuç ne olur: Anadolu’nun zengin kaynaklarını yönetemeyip yabancılara devreden, çocuklarını okutamayıp yabancılarla devşiren, Türk kimliğine sahip çıkamayıp sürüleştirilen, kimliksiz, dinsiz, kişiliksiz bir sürü toplumu, geçmişi ve geleceği olmayan bir sürü…

Bu nasıl bir oyundur, bu nasıl bir aldatmacadır, bu nasıl bir ihanettir!

Kaynaklarımızı özelleştirsinler, nasıl olsa bir gün geri satın alırız…

Heybeliada Ruhban Okulu’nu açsınlar, biz Müslümanız, kolay değildir bizi Hıristiyanlaştırmak…

Ama Doğu’da tampon yönetim kurulursa ülkemiz parçalanır ve parçalanma kanla olur anayasa ile değil… Kimliğimizi kaybedersek tarihimizi de kaybetmiş oluruz, tarihimizi kaybedersek gücümüzü, şehitlerimizi, değerlerimizi, varlığımızı, namus ve şerefimizi kaybetmiş oluruz ki buna asla izin vermeyeceğiz, buna asla izin vermeyiniz…

İşte bunun için bunca oyun, bunca aldatmaca, bunca ihanet, anayasamızı değiştirerek, “Atatürk ve Türk değer ve kavramlarını” silerek tarihimizi ve kimliğimizi yok etmek için…

Buna asla izin vermeyiniz aksi halde tarihimiz ve gelecek nesillerimiz, çocuklarımız bizleri lanetle hatırlayacaktır… Mezarda bile rahat bırakmayacaklardır bizi, etimizi, kemiğimizi itler, köpekler yiyecektir…

Buna asla izin vermeyiniz....




http://askerhaber.com/kose-yazisi/786/bu-nasil-bir-ihanet.html

26 Temmuz 2014 Cumartesi

ÇEŞİTLEME

Rafael Pujals

David Taylor


Henri Matisse

BobHoskins- by Bakhtiar Umataliev

henri lebasque  '' young girls in a boat  ''

Jacques Louis David  - Napoleon Crossing the Alps

Józef Mehoffer (Polish,1869-1946)

linnie watt-1875-1908 a woodland walk

max kurzweil

Massai women

Rafael Pujals


Rafael Pujals







1 Temmuz 2014 Salı

Edouard Manet


Edouard Manet - The Beach at Berck, 1873

Regina Yazdi


Dolce & Gabbana  2013, by Regina Yazdi

Bedevi


Gri zeminde Pembe Çiçekler


Paul Gauguin


Fikret Mualla


Tuscany .. Walking İn Rain


Certaldo, Tuscany, Italy-Walking in rain

Arif Modin